Yapay zekâ ile kurulan ilişkilerde mahremiyetin ve normalliğin sınırları
Yapay zekâ, günümüz teknolojisinin en hızlı yayılan ve en yoğun şekilde kullanılan alanlarından biridir. Ancak, kimileri onu işlerini kolaylaştırmak için kullanıyor, kimileri ise kişisel ihtiyaçları için başvuruyor. Bu yaygın kullanım, yapay zekâ ile kurulan etkileşimlerin doğasını ve bu etkileşimlerde gizliliğin nasıl algılandığını sorgulamayı gerektiriyor.
Yapay zekâ, öncelerde iş ve eğitim alanlarında hayatında kolaylık sağlamak için kullanırken, kısa sürede yaygınlaşarak bireylerin günlük yaşamlarında başvurduğu kişisel bir araca dönüşmüştür. Bu nedenle, bazı kullanıcılar farkında olmadan kişisel verilerini riske atabiliyor. Peki, insanlar neden gönüllü olarak kişisel verilerini paylaşıyor? Bu insanların yardım arayışı, duygusal bağ veya normallik olarak ortaya çıkıyor. Aslında, yapay zekâ, hızlı yanıt verir, karmaşık sorunları çözer, öneriler sunar, kullanıcılar, bu kolaylıktan faydalanmak için bilgi vermeye istekli hale gelir ve bu sebeple, "Ne kadar çok bilgi verirsem, o kadar iyi yardımcı olur” algısı gelişir. Özellikle sohbet botlarıyla kurulan etkileşimler, duygusal bir bağ hissi yaratabilir, kullanıcılar, yapay zekâyı bir “dinleyen”, “anlayan” ya da “yargılamayan” varlık olarak görür ve bu durum, mahremiyet sınırlarının gevşemesine neden olur. Bireyler, kişisel veri paylaşımını normalleştirerek dijital platformlarda artık sıradan bir davranış haline gelir ve "Zaten herkes paylaşıyor" düşüncesi oluşturur ve bireysel sorgulamayı azaltır. Böylece, etkileşimdeki “normalliğin” bir parçası olur. Öte yandan, ekonomik zorluklar nedeniyle psikolojik destek alamayan ya da sosyal çevreye erişimi kısıtlı bireyler, yapay zekâ ile bağ kurma eğilimi gösterebilmektedir. Bu tür sorunların önüne geçebilmek için, yapay zekâ sistemlerinin kişisel veri paylaşımı konusunda daha sıkı gizlilik ilkeleriyle denetlenmesi gerekmektedir. Özellikle psikolojik destek sunma gibi hassas alanlarda, yapay zekânın rolü net bir şekilde sınırlandırılmalı; bu tür etkileşimler yalnızca yetkin uzmanlar tarafından yürütülmelidir. Aynı zamanda, bireylerin psikolojik destek ve sosyalleşme ihtiyaçlarını karşılayabilecek güvenli, erişilebilir ve sürdürülebilir alanların devlet tarafından daha güçlü biçimde desteklenmesi büyük önem taşımaktadır. Böylece insanlar, dijital çözümlere mahkûm olmadan, gerçek ve sağlıklı bağlar kurabilecekleri sosyal ortamlarla buluşabilir.
Yapay zekânın yararları ve zararları değerlendirildiğinde, özellikle eğitim ve iş hayatında sunduğu kolaylıklar dikkat çekmektedir. Bilgiye hızlı erişim, zaman tasarrufu ve verimlilik gibi avantajlar sayesinde birçok alanda yaygın biçimde kullanılmaktadır. Ancak bu kolaylıklar, bireylerde zamanla zihinsel tembelliğe yol açabilir. Örneğin, bir öğrencinin kitap okumak yerine ödevini doğrudan yapay zekâya yaptırması, araştırma ve öğrenme sürecini devre dışı bırakır. Bu durum, bireyin düşünsel gelişimini olumsuz etkileyerek hazır bilgiye bağımlı hale gelmesine neden olur. Okumadan, sorgulamadan ve analiz etmeden edinilen bilgiler, öğrenme sürecini yüzeyselleştirir ve bireyin eleştirel düşünme becerilerini zayıflatabilir. Yukarıda bahsettiğimiz gibi, yapay zekâya duygusal ya da sağlıkla ilgili konularda danışmak, ilk bakışta basit ve zararsız gibi görünse de, aslında ciddi riskler barındırabilir. Gizlilik ihlalleri, kişisel verilerin korunmaması ve sağlıksal açıdan yanlış yönlendirme gibi durumlar, bireylerin fiziksel ve ruhsal sağlığını olumsuz etkileyebilir. Özellikle psikolojik destek gerektiren hassas konularda, yapay zekâya başvurmak yerine uzman bir terapistten yardım almak ya da bir doktora danışmak çok daha güvenli ve sağlıklı bir yaklaşımdır. Bu tür alanlarda, teknolojinin sınırlarının farkında olmak ve profesyonel destekle dijital çözümleri ayırt edebilmek büyük önem taşır.